sos 8

http://www.marasgundem.com/sosyal-belediyecilik-ornegi-cogulhan-24g.htm bak


Yerel yönetimlerin sosyal politika uygulamalarındaki konumu, genelde tabiî âfet, özelde deprem ile ilişkilendirildiğinde karmaşık bir hâl almaktadır. Tabiî âfet merkezli yerel sosyal politikaların teorik yaklaşımlarıyla uygulama şartlarının birlikte değerlendirilerek oluşturulması ve etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesi ise ayrı bir sorundur. Yerel toplulukların fertlerine, kendilerini en çok ilgilendiren konularda hizmet götürmek vaadiyle işbaşına gelen yerel yöneticiler, başarılı olabilmek için, halkın güven ve desteğine her zaman ihtiyaç duyarlar. Bunun için geniş bir sosyal, ekonomik ve siyasî bir sistemin bir parçası olarak, merkezî yönetimin sosyal politikalarının kendi ilgi alanlarına giren konularını tamamen bağımsız olarak veya işbirliği biçiminde üstlenmek durumundadırlar. Merkezî ve yerel yönetim biçimlerinin farklı yapılanmaları gerçeğinden hareketle günlük hayata yansıyan sosyal politika uygulamalarının etkinliği de önemli derecede bu işbirliğine bağlıdır. Önemli sosyo-ekonomik riskler barındıran deprem tehlikesi de böyle bir işbirliğini gerekli kılmaktadır.

 
Bir Deprem Bölgesi Olarak Adapazarı
 
1 881-2000 yılları arasında Sakarya'da şiddeti 5'den büyük 51 deprem meydana gelmiştir. Adapazarı, 1923, 1943, 1 957 ve 1967'de ağır depremler yaşamış ve bunların yıkıcı tesirleri çok büyük olmuştur.
 
17 Ağustos 1999 depremi ise, hem kendi bölgesi
 
"Deprem sonrası sosyal belediyecilik örneği: Adapazarı" dosyamızda, yerel sosyal politikaların kapsamındaki bütün hizmetlerin sivil katılımcılık anlayışına uygun olarak bir bütünlük içinde yürütülmesi ilkesinden yola çıkarak, deprem bağlamındaki hemen bütün sosyal ve idarî ilişkiler ele alınmıştır. Adapazarı'nın tarihî gelişim içindeki deprem bilânçosunu kısaca ortaya serdikten sonra, SOSYAL POLİTİKALAR DERGİSİ olarak Adapazarı Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Aziz Duran Beyefendi'ye deprem ekseninde sosyal belediyecilik ile ilgili kritik olduğu kadar kent sakinleri için hayatî önem arz eden sorular sorduk. Sayın Aziz Duran, sorumluluklarının bilinciyle sorularımıza açık yüreklilikle cevap verdi. Hiçbir yorum yapmadan bu ilginç söyleşiyi okuyucularımıza sunuyoruz. Ağustos 1999 depremini Adapazarı'nda bilfiil yaşamış olan Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Ali Seyyar ise, henüz oluşum hâlinde olan bütüncül âfet yönetimi modelini sosyal belediyecilik kapsamında değerlendirerek, yeni stratejik hedefler ve öneriler sunmuştur: itibariyle hem de dünya ölçeğinde şimdiye kadar çok ender görülen büyük afetlerden birisidir. Gölcük-Arifiye merkez üssünde 7.4 Richter büyüklüğünde meydana gelmiş olan bu deprem, 48 saniye etkin olmak üzere 200 saniye kayda geçirilebilmiştir. Bu büyüklükte bir depremin olma ihtimalinin zaman ağırlığı, genelde 200 yılda birdir. Beklenilenin çok üzerinde bir şiddetle meydana gelen bu depremin yol açtığı zarar ise o nispette büyük olmuştur. Kuzey Anadolu fay hattının üzerinde olan Adapazarı'nda meydana gelen büyük yıkımların bir diğer sebebi de zemin durumunun elverişsiz oluşudur.
 
Sakarya merkezinin alüvyon zemin üzerinde bulunduğu, yeraltı suyu seviyesinin yüksek olduğu, şehir içinden geçen gömülü fayların bulunabileceği ve bunların jeofizik metotlarla araştırılması gerektiği, zeminin deprem dalgalarını büyütecek şekilde olumsuz davrandığını ve en önemlisi zemin sıvılaşma potansiyelinin yüksek olduğu, aslında her depremden sonra yetkililerce ifade edile gelmiştir. Ağustos 1 999 depremi sonrası TÜBİTAK, ODTÜ ve MTA tarafından hazırlanmış ve Ocak 2000'de tamamlanmış olan Yerleşim Alanları Raporu'nda da buna benzer tespitler yapılmıştır. Adapazarı ve çevresinde alüvyonlu yumuşak toprak üzerine inşa edilen yerleşim bölgeleri, deprem sırasında sıvılaşma sebebiyle zemin dayanımını daha fazla kaybetmiştir. Bu sebepten dolayı depreme dayanıklı bazı yapılar dahî zemin dayanımının yetersiz olmasından dolayı ya yıkıma uğramış veya devrilmiştir.
 
Diğer taraftan tarım arazilerinin üzerine sanayi tesislerinin kurulması ile bölgedeki işgücü talebinden dolayı bölgeye yoğun göç akımı gerçekleşmiş ve nüfusta bir artış meydana gelmiştir. Bu da konut ihtiyacını körüklemiştir. Deprem riskinin üst seviyede olduğu dar bir bölgede yıllar içinde depreme büyük ölçüde dayanıksız yapılaşmalara gidilmiştir. Dolayısıyla Marmara Depremi'nin asrın felaketi hâline dönüşmesini; sadece depremin şiddeti, yoğunluğu gibi fizikî parametrelerle açıklamak kendi başına yeterli değildir. Tabiata ve geleceğe ait kolektif sorumsuzluğumuzun, dikkatsizliğimizin ve tedbirsizliğimizin bir sonucu olarak en çok can ve mal kaybı Sakarya ilinde (Adapazarı merkezinde) gerçekleşmiştir. Can ve mal kaybının büyük olması, depremin sosyo-ekonomik, psikolojik ve sosyolojik etkilerinin de büyük olmasına yol açmıştır.
 
Marmara Bölgesi'nde meydana gelen 1 7 Ağustos Depremi'nden 30 milyon insan, yani Türkiye nüfusunun % 50'si doğrudan etkilenmiş, yaklaşık olarak 1 5 bin kişi hayatını kaybetmiş ve 40 binden fazla insan da yaralanmıştır. Sadece Adapazarı'nda ise 3.891 kişi hayatını kaybetmiş ve 5.180 kişi de yaralanmıştır. Bir başka ifadeyle, depremden dolayı ölenlerin % 25'i ve yaralananların % 13'ü Adapazarılılar'dan meydana gelmiştir.
 
Marmara Depremi esnasında 10 bin ev tamamen yıkılmış ve yaklaşık 60 bin ev ve işyeri de şiddetli hasar görmüştür. 17 Ağustos Depremi, özellikle Adapazarı kent merkez yapısı açısından dehşet verici bir tablo ortaya çıkartmıştır. Yaklaşık olarak 25 bin konut, ya yıkılmış veya kullanılamaz derecede ağır hasar görmüştür. Bunun yanında 5 bin üzerinde işyeri de ya yıkımlı ya da ağır hasar görmüştür. Toplam 70 bin üzerinde konut ve 11 bin civarında işyeri değişik derecelerde hasar görmüştür. Bir başka ifadeyle Adapazarı'nda binaların % 90'ı zarar görmüş ve yaklaşık olarak % 40'ı oturulamaz hâle gelmiştir. İşyerleri de % 80 civarında hasara uğramıştır.
 
 
Adapazarı Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Duran, "Deprem Sonrası Adapazarı'nda Sosyal Belediyecilik" ile İlgili Sorularımıza Cevap Verdi
 
 
SPD: 17 Ağustos 1999 depreminde ve sonrasında belediyeniz hangi sorunlarla karşılaşmıştır?
 
Aziz Duran: Depremin ardından karşılaştığımız ilk büyük sorun, kurtarma çalışmalarıydı. Merkezî hükümetin ve medyanın yaşadığımız felaketten geç haberdar olmalarından dolayı kurtarma çalışmaları oldukça geç başladı. Nitekim kurtulan depremzedelerin yüzde 85'i kendilerinin ve yakınlarının çabalarıyla kurtulmuştur. Birçok yolun enkazlar yüzünden kapanması, iletişim, elektrik hatlarının kesilmesi, hastanelerin çalışamaz durumda olması, ilk yardım ve kurtarma çalışmalarında ciddi sıkıntılar yarattı. Enkazdan çıkarılan ve acil müdahaleye ihtiyaç duyan çok sayıda yaralımızı bu sebeple kaybettik. İkinci büyük sorun, şehrimize gelen yardımların sevki ve koordinasyonunda yaşanan aksaklıklar olmuştur. Bu aksaklıklara rağmen halkımızın ve belediyelerimizin hızlı ve cömert yardımları sonucu hayatın devamı için lüzumlu, su, ekmek, yiyecek, yatak, ilaç, tıbbî malzeme tedarik edilebildi. (Bu vesileyle, şehrimizin yardımına koşan tüm halkımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza, yurtiçi ve yurtdışından destekleriyle yanımızda olan yerli ve yabancı tüm kuruluşlara, güzel insanlara ve hassaten Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri'ne teşekkür ederim.)
 
Şehrin tüm alt yapısı çöktüğü için, şehirde yaşayan insanların su ihtiyacı tankerlerle ve seyyar depolarla giderilmeye çalışıldı. Enkazın altında kalan ölülerimize ulaşılmadığı için, şehirde ölüm kokusu ve salgın hastalık tehdidi yayılmaya başlayınca, yıkılan binaların etrafında kireç ve klorlama çalışmaları başladı. Ölülerin gömülmesi için Serdivan ve Emirdağ Mezarlıkları'nda ek yeni mezarlıklar açılması gerekti. Bir diğer önemli sorun, gidecek hiçbir yeri olmayan şehirde kalmak zorunda olan insanlarımızın çadır ve prefabrik konutlar yoluyla geçici iskânıydı. 9.156 çadırın yer aldığı çadır kentlerde 34.914 kişi barındı. Yerli ve yabancı 31 gönüllü kuruluşça 14.599 kişinin barındığı prefabrik konutlar yaptırıldı. Enkazdan kurtarılan insanlarımız, İstanbul ve Ankara'daki hastanelere ulaştırıldı ve acil sağlık ihtiyaçları için, stadyum ve çevresinde sahra hastaneleri kuruldu.
 
Depremin hemen ardından ortaya çıkan bu acil sorunların yanı sıra, karşılaşılan en büyük sorun, altyapının yeni baştan yapılmasıydı. Bu amaçla şehrimizin tüm yolları telefon, su, elektrik, kanalizasyon ve yağmur suları için defalarca kazılmak durumunda kaldı. 550 kmlik kanalizasyon şebekesi yapıldı. Tamamı kazılan yollarımızı yapmak için, depremden günümüze belediye olarak 1.000 km yol inşaatı yaptık. Nitekim bu yüzden kent içi asfaltlamada rekor kırarak Türkiye birincisi olduk. Deprem getirdiği acılarla şehir sakinlerinin büyük bir kısmına travmalar yaşatmıştır. Çocuklarımızın psikolojileri bozulmuş, maddî ve manevî dengeleri bozulan ailelerimiz dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Böyle bir ruhsal atmosferde var oluş mücadelesi veren kentimiz, 2001 ekonomik kriziyle büyük bir darbe daha almıştır. Şehrimizin sosyal dokusundaki bu tahribatı giderebilmek için, sağlık ve sosyal yardım hizmetlerini arttırdık; mahalle merkezlerini yaygınlaştırmaya çalıştık. Bu yüzden sağlık hizmetleri ve sosyal yardımlarda tüm belediyeler arasında Türkiye ikincisi olduk.
 
SPD: Yerel sosyal politikalar açısından 17 Ağustos 1 999 Depremi, Adapazarı'na ne öğretmiştir?
 
Aziz Duran: Tabiî her şeyden önce şehirlerimizin afetlere hazır olmadığını gördük. Afet odaklı bir yerel yönetim yapılanmasının gerekliliği idrak edildi. Geçici iskân yerlerinin belirlenmesi ve bunların altyapılarının hazırlanmasının bile deprem şartlarında ne kadar zor olduğu görüldü. Bunların önceden bir kriz yönetimiyle çalışmalarının yapılması gerekir. Bu da afet odaklı bir şehirleşme ve yönetim anlayışı ile mümkün olabilir. Şehrin planlaması ve kentsel dönüşüm projeleri bu anlayışla yapılmalıdır. Buradan yola çıkılarak alternatif ulaşım hatlarının oluşturulmasından acil su yönetimine kadar bir dizi önlemin alınması gerekti. Afet anında insanlarımızın toplanabileceği meydanların ve parkların önemini kavradık. Bu amaçla üç yeni park yaparak Vilayet Meydanı'nı düzenledik. Bu meydanın altında normal zamanlarda otopark, afet anında sığınak fonksiyonu yüklenen bir projeyi hayata geçirdik.
 
Kuşkusuz, depremin öğrettiklerinin başında sivil toplumun güçlü ve etkin olmasının ne kadar önemli olduğunun anlaşılması gelir. Depreme hazırlıklı, bilinçli bir sivil toplumun acil ihtiyaçları giderme ve güvenliği sağlama açısından ne kadar hayati boşlukları doldurduğunu öğrendik. Örgütlü bir toplum olmanın afetleri karşılamada önemini kavradığımızdan mahalle ölçeğinde afete hazırlık da dâhil çeşitli hizmetlerin yürütüleceği mahalle merkezlerini kurduk.
 
SPD: Belediyenizin sosyal politika alanındaki anlayışı ve uygulaması, öncesine göre hangi yönleriyle değişime uğramıştır?
 
Aziz Duran: Deprem öncesinde altyapı çalışmalarını bitirmiş olduğumuzdan kısmen sosyal politikalara ağırlık vermeye başlamıştık. Belediyemizin desteğiyle kurulan SAKVA, fakir vatandaşlarımıza sıcak yemek sağlıyordu. Deprem zamanı bu hizmetler daha da genişletilerek, bir dönem günde 20 bin kişiye yemek verdik. Ayrıca, deprem öncesi dönemde başlattığımız Ramazan Etkinlikleri, iftar çadırı ve kültürel aktiviteleriyle şehrimizin sosyal hayatına önemli katkılarda bulunmuştu. Yine o dönemden itibaren düzenlediğimiz kitap fuarının bu yıl 1 3'üncüsünü düzenledik. Depremden hemen sonra 2000 yılında Büyükşehir statüsüne kavuşmamız, şehrimizi yeniden inşa etmede ölçeğimizi büyüttü. Şehrimize daha makro düzeyden bakabilme imkânını ve yetkisini bize sundu. Böylece farklılık ve kalite odaklı yeni bir belediyecilik anlayışını geliştirdik.
 
Sosyal politikalara geçmeden önce deprem sonrası şehrimizin yapılanmasında estetik ve kimlik konularına önem verdiğimizi vurgulamak isterim. Bu amaçla yeni yapılan binaların mimarî normlarını koyan ve denetleyen "Estetik Kurul" oluşturduk. Çünkü bir şehri her bakımdan korumanın ve geliştirmenin en önemli unsuru, yaşayanlarda aidiyet ve şehrin sahibi olma duygusunu oluşturmaktır. inanıyoruz ki, kimliği güçlü bir şehirde yaşayan insanlar, şehrin sorunlarına ve geleceğine sahip çıkacaktır. Mimarideki kimliği güçlendirme çalışmaları insanlarımızın sosyal ve kültürel hayatlarına da olumlu yansımaktadır. Şehir kimliğini güçlendirmek için Adapazarı Kitaplığı oluşturduk, 15 kitap yayımladık ve 10 kitap da baskıya hazırlanıyor. Ne yazık ki depremden sonra dört yıllık bir süreyi ağırlıklı olarak şehrin alt yapı ve üst yapı çalışmalarına ayırmak zorundaydık. Bu çalışmalar belli bir seviye geldikten sonra, sosyal ve kültürel belediyeciliğe önem verdik.
 
Yeni dönemde önceliğimizi bilgiye dayalı, şehri planlayan, proje merkezli ve katılımcı bir yönetim anlayışı olarak belirledik. Sosyal ve kültürel alanda bunun bir yansıması olarak belediye bünyesinde Adapazarı Sosyal Araştırma Merkezi (ASAM) kurduk. Böylece belediye nezdinde sosyal proje üretim ve planlama kurumunu oluşturmuş olduk. Ayrıca bu sosyal projeleri, Büyükşehir Belediyesi'nin stratejik planına da koyarak sosyal projelerin zaman yönetimini de sağlamış olduk. Kentimizin sorunlarını bilimsel olarak kavramak için akademisyenlere kentimizle ilgili araştırma projeleri yaptırtıyoruz. Büyükşehir belediyeleri arasında sağlık hizmetleri ve sosyal yardımlarda Türkiye ikincisi olmamızı sağlayan programlı bir çalışma yürüttük. Bu hizmetlerimizin bazılarını şu şekilde sıralayabilirim.
 
Öncelikle şehrimizde sosyal yardıma ihtiyaç duyanların envanterini sokak sokak çıkardık. ilçe ve ilk kademe belediyelerimizle işbirliği içerisinde yürüttüğümüz faaliyetler çerçevesinde fakir ailelere her ay düzenli gıda yardımı götürüyoruz, 350 çok fakir aileye her gün 2 öğün sıcak yemek veriyoruz, yoksul öğrencilere de kırtasiye ve gıda yardımları yapmaktayız. Deprem sonrasında şehrimizdeki engelli vatandaşlarımızın sayısındaki artışı göz önünde bulundurarak Özürlüler Danışma Merkezi'mizi hizmete açtık. Yine şehrimizdeki bir diğer önemli sorun sağlık hizmetleri alanındadır. imkânlarımız ölçüsünde poliklinik hizmetlerine ağırlık verdik. Büyükşehir Belediye Polikliniği'mizde sadece 2005 yılında 80.139 hasta muayene edilmiştir. Ayrıca sürekli olarak gezici sağlık taramaları ve ilaç kampanyaları düzenlenmektedir. insan odaklı hizmet anlayışının bir açılımı olarak yaşlılarımıza evde bakım birimi oluşturduk. 2006 sonunda sayısı 10'u bulacak olan Mahalle ve Gençlik Merkezleri'mizde, gençlerimize ve kadınlarımıza çeşitli alanlarda eğitim ve beceri kursları vermekteyiz. Aile Eğitim ve Danışmanlık Merkezi'mizi de hizmete açtık. Yine bu amaçla ve özellikle de kadınlarımızın daha etkin bir şekilde sosyalleşmesi için Mahalle Merkezleri'mizin devamı bir çalışma olarak düşündüğümüz, Kent Parkı içerisinde, kursların, sanat atölyelerinin, spor aktivitelerin yapılabileceği büyük bir Kadın ve Çocuk Eğitim Merkezi çalışmaları devam etmektedir.
 
Ayrıca, bizi ve ailelerimizi şehrimize bağlayan yerler olarak mezarlıklarımızı modernleştirdik ve hayırsever bir hemşerimiz, Kenan Sakallıoğlu'nun desteğiyle modern bir mezarlık kompleksi tamamladık. Bunun yanı sıra Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezi'ni de hizmete soktuk. Bilmenizi isterim ki, önümüzdeki dönemde belediyemizin sosyal hizmetlerini daha da güçlendireceğiz. Planlama aşamasında olan projelerimiz arasında çocuk kütüphanesi, Huzur Köyü ve meslek edindirme kursları bulunmaktadır.
 
SPD: Geçmişte yaşananlardan yola çıkarak muhtemel yeni bir depreme hazırlıklı mısınız? Bu bağlamda hangi koruyucu ve müdahaleci stratejiler geliştirildi?
 
Aziz Duran: Deprem kuşağı üzerinde olan şehrimizi gelecekte de yeni depremler beklemektedir. Bu nedenle başta deprem olmak üzere, her türlü acil duruma hazır olacak şekilde şehrimizin yapılanmasını gözden geçirerek alternatif senaryolarla olası zararları en aza indirgeyecek uygulamalar yapmaktayız. Afetlere hazır olan stratejik bir yaklaşımla hem kentimizin büyümesinde ve hem de acil durumlara hazırlanmasında A d a p a za r 111 a r' ı n bilinçlendirilmesini ve eğitilmesini çok önemli görmekteyiz. Bence depreme hazırlıklı olmanın birinci şartı, insanlarımıza bu bilinci ve eğitimi vermektir. Ayrıca Belediyemiz'in İtfaiye Teşkilatı bünyesinde arama-kurtarma eğitimi almış çekirdek bir kadro bulunmaktadır. İtfaiye ekibimizin afetlere yönelik olarak Avrupa Birliği standartlarında Hollanda'da eğitim almasını sağladık. Yine itfaiyemiz mevcut bölgesel afet müdahale planlarını geliştirdi. Depremde ağır hasar gören araç ve malzemeler yerine, bağış ve satın alma yolu ile yeni araç-gereç ve malzemeler alınmıştır.
 
Depreme hazırlık için diğer önemli husus, sağlam zeminlerde güvenli konutlar temin etmektir. Nitekim belediye olarak biz de 1 999 Depremi'nden üç yıl önce şehrimizin güven alanlarını belirleyerek planlamıştık. Depremden hemen sonra Yenikent adı verilen bu güvenli bölge yerleşime açıldı. Kalıcı konutlar, TOKİ konutları ve kooperatifler bu bölgede yapıldı. Valilik binası, sigorta hastanesi ve diğer kamu hizmet binaları buralara alınarak yeni hizmet binaları inşa edilmiştir. Bu bölgenin altyapı yatırımları, şehrin bağlantı yolları ve diğer kamu yatırımları tamamlanmıştır. Bugün Yenikent'te yaklaşık 50 bin insanımız ikâmet etmektedir.
 
Bu tecrübelerden yola çıkarak günümüzde de şehrimizi yaşanabilir bir cazibe merkezi hâline getirmek için belediye olarak öncelikle afet odaklı kentsel planlamaya ağırlık verdik. Güvenliği sağlayabilmek için öncelikle binalarda 9 metreden fazla yüksekliğe izin vermedik. Daha sonra kentimizin kalkınmasında Avrupa Birliği boyutunu da hesaplayarak, 1/25.000 ölçekli Nâzım İmar Planı çalışmamıza paralel olarak Hollanda Delft Üniversitesi'nden akademisyenlerin öncülüğünde Adapazarı 2030 planlama projesini başlattık. Amacımız, kentsel gelişimi afet odaklı master planlarla sağlamaktır. Ayrıca, kentsel dönüşüm projeleri olarak yapım aşamasında olanlar Vilayet Meydanı Düzenlemesi ve Yeraltı Otoparkı, Orman Parkı, Zirai Donatım Alanı Kent Parkı'dır. Bütün bu parklar ve meydanlar afet zamanında yardım ve geçici iskân için düzenlenebilecektir.
 
Mahalle ölçeğinde merkezler oluşturularak şehrimiz insanının fiziksel, sosyal ve kültürel yönlerden örgütlenmesi sağlanmıştır. Özellikle profesyonel yardım ekipleri afet bölgesine ulaşana kadar, hayat kurtarmada mahallelilerin bilgi ve becerisini artırmak için 1 0 tane Mahalle Merkezi'mizde tatbikatlar yapılmakta ve yine her mahalle merkezimizde standart bir afet odamız bulunmaktadır.
 
Deprem sonrasında sosyal ve kültürel hayatın canlandırılması, böylece şehrimiz insanın rehabilitasyonu ve normalleşmesi en önemli hedeflerimizdendi. Bu amaçla içinde sinemaları, sergi salonu, kafeteryaları ve tiyatro salonu olan bir kültür merkezi (AKM) oluşturduk. Ayrıca, deprem ulaşımın çok önemli olduğunu bir kez daha bize gösterdi. Deprem sonrasında şehrin bütün bölgelerini birbirleriyle ve şehri diğer illerle entegre etmek için yeni caddeler ve yollar açtık. Yine bu amaçla Adapazarı'nın üçüncü giriş kapısı niteliğinde olan Serdivan-Yeni Yerleşim 10 kmlik duble yolu bu sene sonunda bitireceğiz. Böylece afet zamanlarında daha etkili bir ulaşım sağlayabileceğiz.
 
Bahsettiğim uygulama ve projelere ek olarak, afet çalışmalarını il içerisindeki diğer çalışmalarla birlikte entegre edebilecek bir acil durum yönetim sistemine ihtiyaç vardır. Bu sistemin acil durum öncesinde, sırasında ve sonrasında her türlü aktiviteyi kapsaması ve zararı en aza indirmesi için gerekli girişimlerde bulunulacaktır. Buna ek olarak ilimizde daimî statülü bir Afet Yönetim Merkezi'nin kurulması için gerekli girişimlerde bulunulacaktır.
 
Yerel Sosyal Politikalar ve Tabiî Afetler
 
Sosyal politikaların temel hedefi, sosyo-ekonomik risklerin yanında tabiî afetler gibi umumî tehlikelerin ortaya çıkması ile meydana gelen maddî ve manevî zararları ortadan kaldırmak veya azaltmaktır. Her türlü tehlikeleri olabildiğince azaltma kabiliyeti ve performansı, merkezî ve yerel yönetimlerin sosyal politikalara verdikleri önemin yanında ülkelerin sosyo-ekonomik ve teknolojik gelişmişlik seviyeleri ile yakından ilgilidir. Deprem gibi bizim dışımızda oluşan tabiî felaketlerin önüne geçmenin hiçbir devletin gücünde olan bir şey olmadığı muhakkaktır. Ancak deprem öncesi ve sonrası için belirlenecek sosyal politikalarla yapılabilecek yine de çok şey vardır. Koruyucu ve önleyici politikalarla bir
 
taraftan depreme dayanıklı fizikî ortamın oluşturulmasına yönelik tedbirlere müracaat edilebilir, diğer taraftan da sivil savunma alanında afet yönetimi programları uygulanabilir. Bir çözüm stratejisi olarak bu temel bakış ve yaklaşım genelde bilindiği ve tasvip edildiği halde, Türkiye uygulamalarında çoğu zaman anlamsız ihmallikler ve organizasyonel aksaklıklar gibi yetersizlikler görülmektedir. Sorunların başında teknik bilgi ve tecrübe eksikliğinin yanında kurumsal yetki, görev ve sorumlulukların belirsizliği, kurumlar arası koordinayon eksikliği, toplumsal mesuliyet şuurunun gelişmemiş olması, atalet ve değerlerin yozlaşması gibi idarî zaaflar, ahlâkî kaymalar ve sosyal sapmalar gelmektedir. Dolayısıyla musibet gibi algılanan tabiî afetler, devletin, idarenin ve toplumun olumlu- olumsuz bütün hasletlerini ortaya sermesi bakımından aynı zamanda ibret verici sosyal bir olgudur.
 
Merkezî ve yerel hükümetler, bilhassa olağanüstü dönemlerin bir yansıması olarak ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunlarla baş edebilme becerisini gösterebilmelidir. Birbirleriyle uyumlu merkezî ve yerel sosyal politikalar ekseninde oluşturulan afet yönetimi programlarıyla deprem sonrası acılar önemli derecede giderilebilir. Deprem sonrası yaşadığımız acı hadiselerden yola çıkarak, bundan böyle toplumu rahatlatıcı stratejik plânlar, senaryolar ve tedbirler ortaya koyup, doğru politikalar üretmeliyiz. Bunu yaparken de geçmişteki hataların üzerinde doğru stratejilerin bina edilemeyeceğini bilmemiz gerekir. Düştüğümüz yerden yeniden kalkma stratejileri geliştirirken, toplum hayatı ve insan psikolojisi ile ilgili isabetli tespitler yapıp, sorunları çok boyutlu, sivil destekli ve alternatifle çözmeyi denemeliyiz.
 
Yapılan ihmaller, bizi kor gibi sarmadan, düşüncesizlik, kaygısızlık ve dertsizlik ataletine düşmeden, geleceğin sorunları ile şimdiden dertlenebilme kültürünü geliştirmeliyiz. Merkezî anlamda sosyal devlet, yerel anlamda sosyal belediye felsefesini esas alarak, tabiî afetlerin sonuçlarından ders çıkartıp, maddî ve manevî tedbirleri ve müdahale biçimlerini gecikmeden almalıyız.
 
Bu bağlamda makalemizde deprem gibi tabiî afetler karşısında yerel yönetimlerin sosyal sorumluluk alanına giren görevler, Adapazarı Büyükşehir Belediyesi örneğinden yola çıkılarak değerlendirilecektir. Afet yönetiminin biçimlendirilmesine dönük sosyal politikaların, belediye hizmetlerinin bir parçası olması yönünde bazı stratejik öneriler sunulacaktır.
 
Sosyal Politika Merkezli Afet Yönetimi Anlayışının Gerekliliği
 
Ağustos 1 999 Depremi, Türkiye'de afet yönetimine yönelik genel bir politikanın olmadığını açıkça göstermiştir. Marmara Depremi'nden sonra yaşananlar, afet sonrası sosyal sorunların çözümünde gerçekleri göz ardı etmeden yeni bir bakış açısının gerekliliğini ortaya sermiştir. Zamanın hükümeti bu yönde 27 Aralık 1999 tarihinde 11 ilde 1 20'şer kişilik arama ve kurtarma birliğinin kurulmasına karar vermiştir. Bu 11 ilden biri olan Sakarya Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü personel kadrosuna 138 kişi uygun görülmüştür. Ancak şu anda kadrolu olarak sadece 62 personel çalıştığı gibi, afet yönetimine yönelik bütüncül ve sosyal (sivil) yaklaşımlar da geliştirilememiştir.
 
İçerik açısından klasik afet yönetimi modelinde hâkim olan genel anlayış, afet anı ve sonrasına dönük kurtarma, ilk yardım, iyileştirme ve yeniden inşa gibi afet sonrası hizmetler, kısacası 'yara sarma' eylemleriyle sınırlı kalmaktadır. Hâlbuki bütüncül afet yönetimi modeli, muhtemel zararı azaltmayı sağlayacak tedbirlerin de önceden alınmasını öngörmektedir. Dolayısıyla bütüncül afet yönetimi anlayışında afetten önce belirlenen ve uygulamaya konulan koruyucu politikalar ve eylemler de yer almaktadır. Bu kapsamda fertlerin, afet tehdidi altında olduklarının farkına varmalarını ve tedbir almalarını sağlayan bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerinin önemi büyüktür. Toplumun afetlere psikolojik ve teknik yönden hazır olma yeteneğinin geliştirilebilmesi için, sivil inisiyatifin ve gönüllülerin de bütüncül afet yönetim modelinde yer almaları gerekmektedir. Bu modele, belki de "sivil destekli bütüncül afet yönetimi" diyebiliriz.
 
Türkiye'de bütüncül afet yönetimine yönelik ilk adım, İçişleri Bakanlığı'nın Şubat 2001'de onayladığı Mahalle Afet Destek Projesi (MADP) ile atılmıştır. Bu proje, yerel yönetimlerin desteği ile Valilikler'e bağlı İl Sivil Savunma Müdürlükleri'nin çatısı altında hayata geçirilmektedir. Projeye göre, "mahalle afet gönüllüleri" ismi altında sivillerden oluşan bir kurtarma ekibi oluşturulmaktadır. Afetin hemen ardından ilk müdahaleyi yapabilecek düzeyde 18-55 yaşları arasında yaklaşık 50 gönüllü, profesyonel ekiplere yardımcı ve destekçi olması yönünde eğitilmekte ve gerekli ekipmanla donatılmaktadır. Gönüllü ekiplerin bulunduğu mahallelerde içinde el feneri, toz maskesi, demir kesiciler, kazma, kürek gibi değişik takım ekipmanlarının bulunduğu bir konteyner bulunmaktadır. Konteynerler, Mahalle Afet Destek Merkezleri olarak da kullanılmaktadır. Gönüllülerden oluşan mahalle afet kurulu üyelerinin başında muhtar yer almaktadır. Mahalle Afet Destek Merkezi ile İl Kriz Merkezi arasında VHF telsiz bağlantısı sağlanmaktadır. 2006 Ekim ayı itibariyle Türkiye'nin 59 mahallesinde (İstanbul: 36; İzmit: 17; Yalova: 5; İzmir: 1) toplam 2.529 mahalle afet gönüllüsü bulunmaktadır.
 
Adapazarı'nda Sivil Destekli Bütüncül Afet Yönetiminin Oluşumuna Yönelik Bazı Öneriler
 
Genelde afet, özelde deprem tehlikelerini de dikkate alan sivil destekli bütüncül afet yönetim organizasyonun oluşturulması, bir deprem bölgesi olan Adapazarı için kaçınılmazdır. Ancak Adapazarı'nda henüz ne bütüncül, ne de sivil destekli bir afet yönetimi modeli oluşturulmuştur. Adapazarı, fizikî ve sosyal alanda yeniden inşa edilirken, Büyükşehir Belediyesi'nin proje kapsamında olan "Afet Eğitim ve Koordinasyon Merkezi" ve "Mahalle Afet Yönetim Sistemi" gibi çalışmalar, Marmara Depremi'nin üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen hâlen tamamlanmamıştır.
 
Kurumsal Birlik Ekseninde Mahalle Afet Gönüllüleri Oluşturulmalıdır: Siyasî partilerin yerel temsilcileri, eğitim kurumları, odalar, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda üzerine düşeni tam olarak yapmadıkları ayrı bir sosyal gerçektir. Afet olgusunun halkın gündeminden âdeta düşmüş olması, belki de toplumumuzun acı veren felaketleri hatırlamak istememesi şeklinde değerlendirilebilir. Ancak başta yerel yönetimler olmak üzere, sosyal ve siyasî sorumluluk taşıyan her kurum ve kuruluş, bütüncül (koruyucu ve stratejik) afet yönetimini esas alan çalışmalardaki rolünü unutmamalıdır. Uzun dönemlerin ihmallerini kısa bir sürede bertaraf etmek elbette kolay değildir. Ancak tespit edilen sorunların çözümüne dönük doğru hedeflerin de bir an evvel gerçekleştirilmesi zarurîdir. Deprem esnasında ve sonrasında özellikle merkezî güç ile STK'lar arasında yaşanan yaklaşım farklılıklarını hatırlarsak, sorunların STK'larla birlikte çözülmesine dönük stratejilere ne kadar ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Oluşturulacak afet yönetim modelinde demokratik bir yaklaşımla toplumsal mutabakat ekseninde aşağıdan yukarıya doğu bir yapılanmaya gitmek ve bu bağlamda her mahallede afet gönüllülerinden oluşan bir ekip oluşturmak gerekmektedir.
 
Diğer taraftan Adapazarı'nda profesyonel sivil savunma personeli, su altı arama kurtarma (dalgıç) ekibi, dağ arama kurtarma ekibi ve nükleer, biyolojik ve kimyevî ekipleri ile deprem, su, yangın, trafik kazaları ve afetlerde arama kurtarma yapacak seviyede olduğu için, başta itfaiye ile olmak üzere sıkı bir koordinasyon içinde çalışmalıdır. 126 kadrolu personelden oluşan itfaiye teşkilatı bünyesinde 10 personelden oluşan bir ekip, Hollanda ve Almanya'da trafik kazalarında kurtarma, yangına müdahale ve söndürme, enkazlardan canlı arama ve kurtarma eğitimi almıştır. Öğrenilen yöntemler, hizmet içi eğitim programlarıyla geliştirilerek, sivil savunma ve itfaiye personelinin bütününe tatbikî olarak öğretilmelidir. Bunun yanında mahalle afet gönüllüler modeline uygun bir biçimde Büyükşehir Belediyesi'nin organizasyonu altında mahallelerde itfaiye gönüllüleri de oluşturulmalıdır. Gerek profesyonel, gerekse gönüllü afet ve itfaiye personeline dönük belirli periyotlarla ortak tatbikî eğitim programları düzenlenmelidir. Afet odaklı yerel sosyal politika oluşumu, sivil destekli ve itfaiyenin de içinde yer aldığı kapsamlı bir afet yönetiminin hayata geçirilmesi ile ancak mümkündür.
 
Adapazarı Büyükşehir Belediyesi, afet ve acil durumlarda etkin müdahale hizmetlerinde bulunmak istiyorsa, kendisine bağlı olan itfaiyenin sivil savunma, sağlık ve kolluk kuvvetleri ile sıkı bir işbirliği içinde olması elzemdir. Genelde kurumlar arası karşılıklı iletişim, samimî işbirliği ve neticede güvenin tesis edilmesiyle birlikte ortak idarî girişimler ve yapılanmalara gitmek de kolaylaşmaktadır. Bunun sağlanamadığı yerlerde ise bazen tam tersine gelişmeler yaşanmaktadır. Mesela İstanbul'da gerek Büyükşehir Belediyesi (Afet Koordinasyon Merkezi: AKM), gerekse Valilik bünyesinde (Afet Yönetim Merkezi: AYM) aynı gayeye yönelik iki farklı örgütlenme modeli oluşturulmuştur. Ayrı ayrı afet merkezleri açmak yerine Adapazarı'nda her iki idarî organın da yer aldığı tek bir afet merkezinin açılmasının kaynakların ve tecrübelerin yerinde ve birlikte kullanılması açısından daha isabetli olacağı muhakkaktır. Sadece bir merkezin bulunması, afetten sorumlu bütün kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu kolaylaştıracağı gibi, çok başlılık, idarî zafiyetler ve yetki karmaşasına da son verecektir.
 
Afet Psikolojisi Ekseninde Mahalle Hizmet Gönüllüleri Oluşturulmalıdır: Afet durumlarında mağdurlara insanî ve sosyal hizmet sunmaya hazır meslek elemanlarının başında psikologlar, sosyologlar, ilahiyatçılar, din görevlileri, manevî terapistler, eğitimciler, çocuk gelişim ve sosyal hizmet uzmanları gelmektedir. Olağanüstü durumlarda mağdurların travma sonrası stres bozukluğundan kaynaklanan değişik negatif tavır ve tepkilerinin (kızgınlık, asi olma, isyan, içine kapanma, ümitsizlik vb.) giderilmesi, manevî dünyalarıyla barışık kalabilmeleri ve topluma yeniden adapte olmaları için, her mahallede değişik sosyal mesleklerden oluşan gönüllü ekipler oluşturulmalıdır. Depremzedelerin psikolojik, manevî ve sosyal rehabilitasyonlarıyla ilgilenecek bu ekip, afet psikolojisi, rehberlik ve rehabilitasyon konularında teorik ve pratik eğitim aldıktan sonra, entegreli bir şekilde mahalle afet kurullarında yer almalıdır.
 
Gâye, psikolojileri bozulmuş olan depremzedelere manevî destek vererek, sorunlara karşı daha dayanıklı olmalarına ve geleceğe umutla bakmalarına yardımcı olmaktır. Hizmet gönüllüleri, mahallelerinde, çadır kentlerde veya prefabriklerde yaşayan işsiz ve çaresiz mağdurların boş zamanlarını yararlı meşguliyet ve etkinliklerle geçirmelerine yardımcı olmalıdırlar. Faaliyetler, bütün aile fertlerini ve komşuları da içine alacak bir şekilde organize edilmelidir. Hizmet ekibi, afet öncesi dönemlerde de özellikle Adapazarı Büyükşehir Belediyesi'nce hemen her mahallede açılan Gençlik ve Toplum Merkezleri'nde mahalle sakinlerinin motivasyonunu, sosyal dayanışmasını ve manevî gelişimini olumlu yönde etkileyecek eğitimler vermelidir. Haddizatında Gençlik ve Toplum Merkezleri'nde, gerek kamu personeline, gerekse sivil kesime dönük afet ve deprem bağlamında sağlık, çevreve sosyal politikalar konusunda multi-disipliner bir yaklaşımla sürekli eğitim verilmelidir. Bu eğitimler sâyesinde afet ile ilgili hazırlık ve planlama çalışmaları gözden geçirilmeli ve kent afet plânı kapsamında mahalle şartlarını dikkate alan daha gerçekçi afet senaryoları hazırlanmalıdır.


http://www.sosyalpolitikalar.com.tr/kapak-/kapak-dosyasi/80-deprem-sonras-sosyal-belediyecilik-oernei-adapazar.html
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol